Romantik ilişkilerde terkedilme kaygısı, anksiyetesi ya da korkusu olarak adlandırılan bu olgu çok yaygındır. Özellikle liseli, üniversiteli gençler arasında çok şiddetli, orta yaş ve sonrasında daha hafif yaşanır.
11 Haziran 2024
8 dk Okuma
Yazar
Ahmet TosunBu yazı terkedilme korkusunun ya da terkedildiğimizde yaşadığımız duyguların arka planını sergilemek için yazılmıştır.
Romantik ilişkilerde terkedilme korkusu çok yaygındır. Özellikle liseli, üniversiteli gençler arasında çok şiddetli, orta yaş ve sonrasında daha az şiddetli yaşanır. Genellikle, karşısındakine ilgisi yüksek olanın terk edilme korkusu yüksek, ilgisi düşük olanın terk edilme korkusu düşük olur. Bir ilişkide kaygı yaşamayan taraf, başka bir ilişkide çok anlam yüklediği bir partnerle karşılaşırsa, bir önceki ilişkideki sakinliğinden eser kalmaz, bu sefer kaygı atakları yaşayan taraf o olur. Bunun gayet farkında olarak halkımız olaya bir tanım bile bulmuştur: Kaçan kovalanır. Ya da psikolog diline çevirirsek "kaygılanırsan ötekine bir soğukkanlılık gelir".
Terk edilme kaygısını "çocukluktaki bağlanma stilinde bir sorun" ile ilişkili bulan pek çok kuram vardır. Bazı sorunlu bağlanma stilleri (kaçıngan ya da kaygılı bağlanma gibi) gerçekten de terk edilme kaygısıyla ilişkilidir. Ancak terk edilme kaygısı o kadar yaygındır ki bunu sadece bağlanma stilinde bir sorun olarak açıklamak gerçekçi olmaz. Bunun yerine belki bunu Erik Erikson’nın psikososyal gelişim kuramındaki bir “gelişimsel görev” olarak görmek daha gerçekçi olur. Yani terk edilme korkusu başlangıçta hepimizde vardır, bu gayet doğaldır, ancak duygusal deneyimlerimiz arttıkça ve olgunlaştıkça terk edilmeyi daha az korkutucu bulmaya başlarız.
Aslına bakılırsa "duygusal olarak henüz yeteri kadar olgunlaşmama" insanın hayat boyu karşısına dikilecek bir meydan okumadır. Tabi ki hayatın pek çok alanında yeni beceriler geliştirir, gelişir ve olgunlaşırız. Üniversite okur, meslek sahibi olur, kariyer yapar, yönetici falan olur, evlenir, çoluk çocuk, hatta torun sahibi oluruz, hayatın pek çok alanındaki duygularımız olgunlaşır. Fakat eş /partner ilişkilerinde olgunlaşma en zorudur ve diğer alanlardaki olgunlaşmalar kadar da hızlı ilerlemez. Yine de başta söylediğimiz gibi yaş artıkça, 40'larımıza falan geldiğimizde, pek çok alanda olgunlaşma sonucunda terk edilme korkusu epeyce azalır. Bu yaşlarda olanlarımız lise, üniversite yıllarındaki terk edilme korkularını bir hatırlasın. Yine yeteri kadar bu kaygıdan kurtulup kurtulmadığımız tartışmalıdır.
Olgunlaşmamış benlik parçaları herkeste o kadar benzerdir ki biz bunlara gelişmemiş duygusal paketler, kalıplar, şablonlar ya da şemalar deriz. Bunlar neredeyse aynı çocukluğumuzdaki gibi kalırlar. Biriyle ilişki yaşayıncaya kadar gözden ırak köşelerde saklanırlar. Saymaya başlayınca çok tanıdık gelecek, bilmediğiniz şeyler değil.
Partnerle kurulan ilişkide, çoğunlukla çocuklukta ebeveynlerimizle yaşadığımız ama büyüme sürecinde azalarak yitirdiğimiz ya da ebeveynlerimizle yeteri kadar yaşayamadığımız için yoksunluğunu hissettiğimiz bazı eski güzel duyguları yeniden yaşamaya başlarız. Bunlar bir çocuk için gerekli ve baş döndürücü güzellikte duygulardır. Mesela ebeveynlerim için; herkesten farklı özel olmam, biricik olmam, çok önemsenmem, özlenilmem, vazgeçilemez olmam, benim için her şeyi yapmaya hazır olunması, beni kendinden önce bir yere koyması gibi hislerdir (feelings / core cognitions). Bu temalardaki hisler çocukta çok güçlü güvenlik, sıcaklık, şefkat, sevgi, güven gibi duygular (emotins) oluşturur. Bunlar bir çocuk için çok gerekli ve harika hissettirici duygular. Bunları romantik ilişkim olduğunda bu sefer bu duyguları partnerimle yaşamaya başlarım. Büyürken ebeveynlerimde kaybettiğim "cenneti", bu sefer partnerimde yeniden bulurum. Ne kadar romantik değil mi?
Dikkat paket açılıyor. Bunların hepsi kulağa çok romantik gelmesine rağmen, maalesef ki eğer çocuksanız bunlar şahane duygular, eğer çocuk değilseniz bu şahane duygular henüz olgunlaşmamış olumlu duygu paketleridir. İşte terkedilme olasılığı bu yeniden bulunmuş olan "kayıp cennetin", şimdi bu seferde partnerle yeniden kaybedilmesi riskini getirir. Bu haliyle tekrar o duyguların yitirilmesi çok korkutucu gelir.
Bu duygusal paket, kocaman ve tehlikeli bir dünya karşısında, gerçekten “güçsüz, zayıf, aciz, yetersiz, beceriksiz, ürkek” olduğumuz o uzun süren çocukluk dönemimizde, tüm bu hisleri toplayıp saklandığımız bir sandık gibidir. Bir de bunun üstüne ergenlik dönemimizde karşılaştığımız bir sürü olayın, bizi benzer şekilde hissettirmesinin de duyguları bunlara eklenir. Küçüğüzdür, yetersisizdir, henüz o kadar büyümemişizdir. Bu olumsuz duygu paketi beni seven birini bulduğumda yok oluverir. İkimiz daha güçlü ve yeterli oluveririz. Birlikteyken herşey çok kolay, çok mümkün ve hiç korkutucu değildir. Ta ki terkedilme olasılığı ya da düşünceleri ortaya çıkıncaya kadar. Bir anda bu tatlı rüya biter ve tekrar yetersizlikler paketi ruhumuzu ele geçirmeye başlar. Şöyle konuşur bu duygusal kalıp:
"Küçüğüm, daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün korkularım
Gururum bu yüzden
Bu yüzden çocuk gibi korunmasızlığım
Küçüğüm, daha çok küçüğüm
Bu yüzden sonsuz endişem
Savunmam bu yüzden
Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için didinmem" Sezen Aksu
Romantik ilişki içindeyken yavaş yavaş çocukluktaki anne babamızla çok yakın olduğumuz, bir bütün olduğumuz, ayrışık olmadan neredeyse "tek olduğumuz" zamanlarındaki duygu paketleri açılmaya başlar. Ebeveyn-çocuk arasında ayrı gayrı yoktur, herkes ötekinin her şeyini bilir, benlik yoktur, bizlik vardır, gündelik hayatın basit işleri hep bilikte yapılır. O dönemdeki iç içe olma dair mutlu bir bütünlük duyguları bu sefer partnerle yaşanmaya başlar. Yeniden ötekiyle iç içe geçmiş mutlu bir çocuk gibi hissetmeye başlarız. Hatta çoğumuz zaten sevgiden bunu anlarız. Terkedilme olasılığının ortaya çıkması ile iç içe geçmenin rahatlığı ve güveni bir anda tehlikeye düşer.
Çocukluğumuzda ve ergenliğimizde ne kadar el üstünde tutulsak da az veya çok bir "kusurluluk duygusu" gelişir. Özellikle de dış dünyada öteki akranlarımızla karşılaşmaya ve bazı konularda benden üstün akramlarımın olduğu acı gerçeğiyle yüzleşmeye başladığımızda. Neler var bu paketin içinde: O kadar da değerli değilim, o kadar da özel değilim, sevilmeye değecek bir özelliğim yok, güzel değilim, çekici değilim, ilginç değilim, fiziksel kusurlarım var (dişlerim, burnum, boyum, kilom, saçlarım, gibi), dezavantajlıyım (ailemin özellikleri, eğitimim, ekonomik durumum, etnik kökenim, dinim, doğduğum yer vb gibi), yeteri kadar bilgili değilim, akıllı değilim gibi. Hatta bazen "bir ucubeyim, tuhafım, garabetim" gibi hissetme.
İşte büyüyüp biriyle ilişki yaşamaya başladığımda, onun bana olan sevgisi duygusal dünyamın arkalarında bir yerlerde saklı duran bu kusurluluk duyguları paketine o kadar iyi gelir ki, bir anda kendimi kusurlarından arınmış, ya da bunların artık bir önemi kalmamış, hatta bir anlamda kutsanmış gibi hissederim. Sonunda biri beni sevmeye değer bulmuş, yani kusursuz bulmuştur. Fakat terkedilme olasılığı kusurlarımı tekrar yüzüme vurmuştur, hatta onaylayıp tasdik etmiştir. Demekki gerçektende yeteri kadar güzel değilim, ilgi çekici değilim, bir şeylerim eksik, değersiz, yetersiz, hatalı, kusurlu, defolu bir ürünüm" der gibidir duygular.
Bu duygusal paketin içinde çocukluğumuzdaki "kötü hissetmeye, zorluklarla karşılaşmaya, en küçük meydan okumaya, mücadele etmeye" karşı hiç dayanıklı (mukavemet) değilim, direnç gösteremem, dayanıksızım diye hissettiğimiz dönemlerin duyguları saklanmaktadır. Bu duygusal paket açıldığında kişi kendini küçük bir çocuğun kırılganlığında hissetmeye başlar. İşte yine tahmin edebileceğiniz gibi sevgi ilişkisi bu duygusal pakete de çok iyi gelir ve biriyle birlikte olmanın beni sağlamlaştırmasına, daha dirençli hale getirmesine giderek alışmaya başlarım. Ta ki terkedileme olasılığı gündeme gelene kadar ve o olasılık geldiğinde kendimi eskisinden bile daha beter kırılgan hissetmeye başlarım. Eğer terkedilirsem yaşayacağım olumsuz duygulara, belirsizliklere, korkutucu değişimlere, zorlayıcı güçlüklere, yeniden tek başına olmanın yüküne “dayanamam, bütün bunlarla başa çıkamam, direnemem, altından kalkamam” gibi hissederim.
Yukarıdaki duygu kalıplarının da işbirliğiyle, çocukluğumdaki "o özel birinin" varlığına, (ki duygunun orjinalinde bu kişiler ebeveynler oluyor), korumasına, bakımına, hayatı paylaşmasına muhtaciyet duygularının saklandığı bağımlılık paketi açılır. Giderek partnerime, "o özel birine" yani "büyülü ötekine" kendimi bağımlı hissetmeye başlarım. Onun varlığı bana çocukluğumda anne babamın sağladığı güvenliği hissettirmeye başlar. Herşeyi onunla yapmaya, onunla bribirimizi tamamlamaya, bir ayrılmaz ikili olamaya ya da öyle hissetmeye başlarım. Çok güzel, ama ta ki terkedilme olasılığı ortaya çıkıncaya kadar. Bu kaygı beni sudan çıkmış balığa döndürür. O duygusal paket kafamızın içinde şöyle konuşur:
Tek başıma yapamam, bir eşlikçiye (bakım verici) muhtacım, korunmaya, ilgilenilmeye, refakatçiye muhtacım
Ee her işini kendin yapıyordun zaten, onunla tanışmadan önce kimseye ihtiyacın yoktu.
O zamanlar bir yanılgıymış, aslında kendime yeterli değilmişim.
E annen, baban, arkadaşların, dostların var, neye ihtiyacın varsa onlardan da alabilirsin.
Öyle değil, benim "ona", "onun özel olarak hayatıma iştirak etmesine" ihtiyacım var.
Bu duygusal paketi de çok tanıdık bulmuşsunuzdur. Çoğumuz bunlarla büyütüldük. Gerçi çocukken gerçekten de dünyayı ürkütücü bulurduk. Ebeveynimiz olmadığında dünya çok korkunç bir yer haline gelirdi. İnsanlar tehlikeli oluverirdi. Örneğin annemizi pazarda kaybedersek, bizi komşuya bırakıp giderlerse ya da kalabalıkta onları gözden kaybedersek yaşadığımız paniği hatırlayın. İşte o dünyaya ve insanlara karşı tekinsizlik, güvenilmezlik duyguları bu pakette saklı tutulmaktadır. Biriyle ilişkiye başladığımda onun varlığı, tıpkı kalabalık bir pazar yerinde annemin elini tuttuğumdaki "her şey yolunda, dünya güvenli bir yer, insanlar dostça" duygularını yaşatır ve tabi ki ta ki terkedilme olasılığı gündeme gelene kadar. Bir anda güvensizlik paketi dünyayı korkunç, insanları güvenilmez olarak hissettirinceye kadar. Terkedilenlerden bir süre hep şöyle şeyler duyarız.
Dünya beni çok korkutuyor
Ona çok güvenmiştim, bir daha kimseye güvenmeyeceğim
Ben tek başıma bu dünyayla nasıl başa çıkacağım
Dünya ve insanlar o kadar iki yüzlü ki kimseye tahammül edemiyorum.
Evet tüm bunları kısaca toparlarsak, sevgi ilişkileri bize şahane duygular hissettirir. Bu duygular o kadar şahanedir ki bu duyguların nerden geldiğini, neden bu kadar şahane olduklarını hiç sorgulamayız. Ancak bu duygular bizi giderek eski duygusal paketlere doğru yaklaştırır. Bizi giderek bu duygulara alıştırır. Bu duyguların bizi dönüştürdüğü eski çocukluk benliğimizi fark etmeyiz. Ayın aydınlık tarafını görmekten, karanlık tarafı da olduğunu anlayamayız. Karanlık taraf, maalesef bu yukarıda özetlemeye çalıştığım eski duygu paketleridir. İlişki bizi giderek ötekine bağımlı hale getirir. Muhtaçlık ve acizlik duyguları belirir. Öteki olmadığında güçsüz, yetersiz ya da değersiz hissetmeye yatkın hale geliriz. Gücümüz, yeterliliğimiz ve öz güvenimiz ötekinin varlığına bağımlı hale gelir. Kendi başınalığımızın yetilerini, becerilerini, güçlülüğünü, dayanıklılığını, kendine özgü neşesini veya iyi hissetmesini hatırlayamayız.
Fakat!
Bir gün gerçekten terkedildiğimizde, o korkunç duygusal paketler açılıp tüm ruhumuzu ele geçirdiklerinde ve bize hiç bir zaman başka türlü hissedemeyeceğiz gibi geldiğinde, sakin olalım. "Ölüm gibi bir şey oldu, ama kimse ölmedi". Kesin bilgi. Her kabus gibi bu da sadece zihnin duygu paketleriyle yarattığı bir ilüzyon. İlk ay korkunçtur, üçüncü ay korkunçluk çok azalır, altıncı ay ilüzyon geçer, fabrika ayarlarına geri dönmeye başlarsın. Gerçek tüm aydınlığıyla tatlı tatlı ışıldar. Gerçek: Sen bir yetişkinsin, tek başınasın ama yalnız değilsin, teklik tamamen kendinsin demek, kendine yeterlisin, beceriklisin, değerlisin, özelsin ve dünya yaşamaya değer ve sen aslında tüm insanlarla bir bütünsün. Sevgi ilişkisinde bu paketlerin açılmayacağı kadar olgunlaşmak durumundasın. Ama zorunda değilsin. Yani sen bilirsin...
Bir sorunuz mu var? Yandaki formu doldurarak bizimle iletişime geçtiğinizde sorularınızı en kısa sürede yanıtlayacağız.
E-posta